Atatürkçüler ve Gülenciler Liberal Olabilir mi?*

‘Atatürkçüler ve Gülenciler liberal olabilir mi?’ diye sormamın sebebi bu kimselerin ille de liberal olmaları gerektiğini düşünmem değil. Kimse liberal olmak ya da liberal görünmek zorunda değil. Ben liberal olmayı erdemli bir duruş olarak gördüğüm ve zamanımızda her çevreden birileri kolayca liberal diye adlandırılabildiği veya her çevreden birileri kendilerine kolayca liberal diyebildiği için bu hususu sorgulamak istiyorum.

Hiç kimse liberal olmak zorunda değil. Hatta demokrat olmak zorunda da değil. Ancak, barışçıl bir ortak hayat yaşayabilmek için bazı kurallar üzerinde anlaşmak zorundayız. Siyasal iktidar nasıl gelecek ve gidecek?  Kamusal kararlar kim tarafından nasıl alınacak? Bu sorulara cevap arayışı ister istemez bizi süreçlerle ve prosedürlerle ilgili kurallara götürür. Demokrasilerde kamusal karar alma yetkisine sahip olanlar kamusal otoritelerdir ve bu otoriteler seçimle gelir ve seçimle gider. Buna kuşku yok. Bunlar liberal demokrasinin temel işleyiş kuralları ve bu kuralları kabul eden, onlara göre oynamayı kabul eden herkes bir ölçüde liberal ve demokrat sayılmak zorunda. Ancak, biliyoruz ki, kamu otoritelerinin yetkilerinin kaynağı kadar yetkilerin bağlı olduğu şartlar ve sınırları da önemli. Liberal teorinin katkısı da zaten burada ortaya acıkıyor. Liberalizm, klasik insan hak ve özgürlükleriyle demokrat iktidarlara sınır çiziyor.

Ancak, asıl problem başka bir yerde yatıyor ve kültürel ve sosyolojik boyutlar taşıyor. Atatürk’ü sevmek veya Gülen’i sevmek ne ayıp ne de suç. Dileyenler hayatlarında bu insanlara istediği kadar önem ve değer verebilirler. Ancak, aynısını başkalarının yapmasını ve kamusal alanın buna göre tanzim edilmesini istedikleri zaman iş değişir. Bilhassa Atatürkçülerde böyle bir hâl var. Onlar kamusal alanı kendilerine ait görüyorlar ve bu değerler etrafında tanzim edilmesini istiyorlar. Başlıca referansları Atatürk ve onun yetersiz kaldığı yerlerde Atatürk üzerinden yapılan yorumlar. Lâkin bu yol bizi barışa ve uygarlığa değil çatışmaya götürür. Türkiye’nin bütün ana problemlerinin kaynağında bu var. Laiklik problemi, Kürt problemi hep bu anlayışın eseri. Gülenciler de de bu potansiyel var. Onların yöntemi farklı. Bürokrasi üzerinden siyasal iktidarı ele geçirmek ve kamusal alanı kendi değerlerine göre tanzim etmek arzusundalar. Bu yol da bizi barışa ve demokrasiye götürmez.

Liberaller her bireyin değerli olduğuna inanırlar. Her insan kendi başına bir amaçtır, başkalarının aracı olarak görülemez. Liberaller kendi hayatlarında bazı insanlara diğerlerinden daha fazla değer verirler. Meselâ filozofları sever, onların fikirlerinden yararlanırlar. Ancak, bir liberal filozof da olsa bir insana yanılmazlık payesi vermez. Onun asla yanlış yapmadığını ve yapmayacağını düşünmez. Onun geleceği şekillendireceğini kabul etmez. Biri hakkında böyle düşünürsek ona insanüstü bir sıfat atfetmiş oluruz. Keza, bir liberal bir başka insandan bir şekilde ilham alsa da bütün hayatının o kişi tarafından belirlenmesini kabul edemez. Bu onun aklını, mantığını ebedî tatile göndermesi anlamına gelir. Bendeniz Hume-Hayek geleneğine bağlı bir klasik liberalim ama ne Hume’un ne de Hayek’in yanılmaz olduğunu ve her şeyin en doğrusunu düşündüğünü ve yaptığını iddia etmem. Oysa hem Atatürkçülerde hem Gülencilerde böyle bir yaklaşım var. Onlar sevdikleri, bağlandıkları kimsenin asla yanılmadığını, yanılmayacağını, hata yapmış olamayacağını ve kesinlikle yapmayacağını düşünüyor. Bu bakış söz konusu figürleri tartışma alanının dışına atıyor. Oysa bir liberal her görüşün tartışılabileceğini ve her insanın yanlış düşünme, hata yapma potansiyeline sahip olduğunu kabul eder. Bu bakımdan da Atatürk’e ve Gülen’e gösterilen türden bağlılıklar liberallikle bağdaştırılamaz.

Bu söylediklerimin basit bir testi var: Atatürk’ün ve Gülen’in bazı görüşleri ve icraatları açıkça temel liberal ilkelere ters ise bu şahsiyetleri hayatının merkezine yerleştiren kişi ne yapacak? Liberal ilkelerden mi vazgeçecek bağlandığı şahsiyetin yanlış olduğunu mu kabul edecek? İlkini yapanların liberal olma vasfının büyük yara alacağına kuşku yok.

*Kişisel arşivimi karıştırırken bu ilginç yazıyla karşılaştım. 2012 yılının ilk aylarında kaleme aldığım bu yazıyı kim bilir hangi faktörlerin tesiriyle yayınlamamışım.

 

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et