Aşkın Baysal – Aşkın ve ekonominin romanı olur mu?

Bugüne kadar edebiyat dışı yoğun entellektüel üretimiyle bilinen Atilla Yayla, şimdi aşkı ve ekonomiyi biraraya getirmiş bir romanla karşımızda. İkisi bir araya nasıl gelir diye sormadan önce şaşırmamız gereken başka şeyler var: Kitapta da iddia edildiği gibi, ekonomiyle ilişkilendirilemeyecek hemen hiçbir şey yok. Bu ilginç roman, ekonomik ve siyasi görüşleri açısından zıt kutuplarda yer alan iki akademisyenin fikir çatışmaları içinde yavaş yavaş şekillenen aşkını anlatıyor.
Bu kitabı, yazıldığını haber aldığım ilk günden beri, yani daha proje safhasından bu yana büyük bir merakla bekliyordum. Merakımın ilk nedeni ise, yazarı Atilla Yayla’nın, bugüne kadar aşina olduğumuz entellektüel profilinin dışında bir işe girişmiş olması.

Atilla Hoca’yı iyi tanıdığımı düşünüyorum. Uzun yıllar yazı ve kitaplarını takip ettikten sonra kendisiyle 2012 yılında bizzat tanıma şansına da nail oldum. O gün bugündür Liberal Düşünce Topluluğu çevresinde çok daha yakın bir münasebet içindeyiz. Üniversite yıllarında ondan ders alma şansı yakalayamamış olsam da, kendimi onun ‘fahri’ ve sürekli bir öğrencisi sayarım.

Fikirdaşlık ve dostluğunu paylaşmaktan her zaman kıvanç duyduğum Hoca’nın bir roman yazmakta olduğunu öğrendiğimde inanmakta zorlandım. Evet, kendisinin çok velut bir yazar olduğunu biliyordum. Liberalizm, Özgürlük Yolu, Siyasi Düşünce Sözlüğü, Siyaset Bilimi, İktisat ve Hayat gibi telif eserlerin yanı sıra, Türkçe liberal düşünce kütüphanesine çok değerli çeviri kitaplar da kazandıran Yayla, bunların dışında çeşitli süreli yayınlara da düzenli katkılarda bulunuyordu ne de olsa. Yine Hoca’yı yakından tanıyan herkes, entellektüel profilinin ötesine geçen çok yönlü ve yaratıcı kişiliğini de takdir etmiştir. Bütün bunlara rağmen Yayla’nın bir edebiyat eserine imza atması, onu tanıyan herkes için büyük bir sürpriz olmuştur.

İKİNCİ SÜRPRİZ

Kitap basılıp elime geçtiğinde merakım ikiye katlandı. Bunun için kitabın kapağındaki ibareyi okumam yetti: Bir iktisat kültürü ve aşk romanı… İyi bir edebiyat okuru olduğumu düşünürüm ama bugüne kadar ekonomi ve aşkı bir araya getiren bir esere rast geldiğimi hatırlamıyorum.

Bu ilginç içerik alaşımı, kitabı bir çırpıda okuyup bitirmemi sağladı. Böyle bir alaşımın ortaya nasıl bir eser çıkardığını merak etmeseniz bile, kitabı çok kolay bir şekilde okuyacağınızdan eminim. 260 sayfayı aşan roman, cep kitabı boyutlarında basılmış ve daha önemlisi çok akıcı bir dille kaleme alınmış, çünkü.

Kitap, kapağındaki tanıtıcı ibarenin karşılığını fazlasıyla veriyor. Birbirlerine zıt ekonomik ve siyasî kutuplarda bulunan iki akademisyenin, liberal dünya görüşüne sahip Ahmet ile sosyalist idealler peşindeki Gülce’nin başta imkânsız gibi görünen ama biraz da ‘kaderin cilvesiyle’ yavaş yavaş şekillenen aşk hikâyesini anlatan roman, liberal ekonomik düzenin temel ilkelerini, Ahmet’in ağzından okuyucuya kolayca okunan ve anlaşılan bir dille aktarıyor. Yazar bu aktarım için, Ahmet’in öğrencilerine verdiği, çeşitli deney ve tartışmalarla şekillenen dersleri esas almış. Bu yönüyle kitap, aşk hikâyesi sosuna batırılmış bir ders kitabı olarak da okunabilir. Kitabı okuduktan sonra, Hoca’dan üniversitede ders alamama eksikliğimi bu şekilde de olsa telafi ettiğim hissini yaşadım.

TÜRKİYE’Yİ TEMSİL EDEN BİR SINIF

Romanda Ahmet’in ders verdiği sınıf, biraz da Türkiye’yi temsil ediyor. Sınıfta belli başlı tüm siyasi görüşlerden öğrenciler var. Muhafazakâr öğrencilerin çoğunlukta olduğu sınıfta Kemalistler, milliyetçiler ve Kürtler de var. Bu kesimler ve sahip oldukları fikirler, çeşitli karakterlerle temsil ediliyor. Sözgelimi Muhammed muhafazakâr ve dindar bir portre olarak dikkat çekerken, Devrim sosyalist ideolojinin temsilcisi konumunda. Ahmet’in sınıfta öğrencilerle girdiği diyaloglar, biraz da liberal düşüncenin toplumdaki bu kesimlerle ve onların fikirleriyle giriştiği tartışmaların bir yansıması mahiyetinde.

Kitapta, Türkiye’deki siyasî fikirler yelpazemizdeki kronik bir çelişkiye de dikkat çekilmiş. Bu da iki ana karakter olan Ahmet ve Gülce üzerinden yapılmış. Nispeten dar gelirli bir aileden gelen Ahmet serbest piyasayı ve liberal fikirleri müdafaa ederken, varlıklı bir aileye mensup olan Gülce sosyalist ideallere adanmıştır.

Her kurmaca eser yazarının gerçek hayatıyla mukayese edilir, benzerlikler bulunmaya çalışılır. Bunu, hem sıradan okurlar hem de profesyonel okurlar diyebileceğimiz eleştirmenler yapar. Bu da çok doğaldır. Her yazar hayal gücünden, etrafında olup bitenlerden, okuyup dinlediklerinden olduğu kadar, bizzat kendi hayat tecrübesinden de ilham ve malzeme alır çünkü.

Atilla Yayla’yı iyi tanıdığını düşünen biri olarak, Gizli Aşk’ı okurken aklımda ister istemez Hoca’nın profili canlandı. Hatta şu bile söylenebilir: Hoca’nın akademik ve şahsî kimliği, olaylara ve fikirlere bakışı, tartışmaları sağlam bir şekilde temellendirilmiş argümanlarla yürütme üslubu, Ahmet karakterine fazlasıyla yansımış.

* Atilla Yayla, Gizli Aşk, Liman Kitapları, Liberte Yayın Grubu, Ankara 2017

** 13 Aralık 2017 tarihli Yeni Şafak Kitap Eki‘nde yayınlanan yazının geniş hâlidir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et