Ahmet İnsel’in muhatabı

Ahmet İnsel bildiriye yönelik “niye PKK’yı eleştirmediniz?” sorusuna, mealen “benim muhatabım devlet, PKK değil, tabi ki devlete çağrı yapacağım” cevabını vermiş. Gayet doğru bir söz, ancak sadece kitabî olarak doğru. Her söz edildiği bağlam içinde anlam yüklenir. İnsel’in cevabı kitabî olarak doğru, yüklendiği anlam bakımından sakattır.

90’larda buna benzer diyaloglar yaşanıyordu. Devlet, JİTEM ve benzeri yapılarla Kürtlere karşı ağır hak ihlallerinde bulunuyor, faili meçhuller, işkenceler, köy yakmalar gibi saymakla bitmeyecek pek çok zulüm yapıyordu.

O zaman,  devletin bu hukuksuz ve ahlâksız eylemlerini eleştirenlere muhatapları şöyle cevap veriyordu: “PKK daha beterini yapıyor, bebekleri katlediyor, Başbağlar’da yaptıklarına bak”. Cevaben, bu kişilere dönüp “iyi de PKK zaten bir terör örgütü, ölçümüz o mu olacak, PKK mı bizim muhatabımız?” deniyordu. Haklı bir çağrıyla devlet hukuka ve insan haklarına saygıya davet ediliyordu.

O bağlamda benim “muhatabım devlet, PKK değil” demek çok anlamlıydı. Ama zaten o zamanlar PKK şiddetine övgüler düzen, aman ha silahlarınızı bırakmayın diyen ana akım akademi, medya ve siyaset dünyasından pek kimse de yoktu. İnsanlar PKK ile mücadeleyi haklı buluyor, ancak PKK ile mücadele adı altında Kürtlere yapılan zulümlere, hak ihlallerine karşı tepki duyuyorlardı.

90’lardan bugüne devlet, PKK, Kürtler daha da önemlisi Kürtlerin devlet ve PKK ile olan ilişkisi değişti. Mesele pek çok evreden geçti, bugünkü bağlamına geldi. Ancak korkarım İnsel ve benzer görüşte olan aydınlar oldukları yerlerde mıhlanıp kaldılar. Her şey değişip kendileri sabit kalınca, söylem ve argümanları gerçeklerden ve bağlamdan kopuk saçma bir söz yığınına dönüşmüş oldu. Bu aydınlar değişimi görmek ve bununla ilgili yeniden fikrî üretim yapmak yerine sürekli eski ezberini tekrarlıyorlar. Söyleyecek yeni bir sözleri kalmamış gibi görünüyor.

Bugünün bağlamında, bu aydınların Hükümete yaptıkları “savaşı durdur” çağrısı, “bırakın PKK şiddet yoluyla o bölgelerin kontrolünü ele geçirsin, egemenliğini tesis etsin, Kürtlere de dilediğini yapsın” anlamına geldi. 90’larda devlete dur demek anlamlıydı, ama şimdi öncelikle PKK’ya dur demek anlamlıdır.

Eğer bildiri, PKK’nın şehirlerdeki işgaline karşı yürütülen operasyonları yerinde bulmakla beraber bu operasyonlar sırasında devlet tarafından yapıldığı düşünülen bazı hak ihlallerine dikkat çekmek ile ilgili olsaydı, İnsel anlamlı şekilde “benim muhatabım devlet” diyebilirdi. Oysa bildiride PKK’nın şehir işgali hiç yokmuş ve devlet bir silahlı güçle çatışmıyormuş da oradaki halka karşı “kasıtlı ve planlı bir kıyım” yapıyormuş gibi hayali bir resim çizilmiş. İnsel’in muhatabı PKK olmayabilir ama oradaki çatışmada devletin muhatabı PKK.

Şimdi, gerçekten barış isteyen birinin öncelikli olarak silaha ilk sarılana ve kentleri işgal edene dönüp buna son ver demesi ve bir kamuoyu baskısı yaratması beklenebilirdi. Zira PKK’nın silahlı bir örgüt olması kamuoyu desteğini ve baskısını dikkate almadığı anlamına gelmez. Bilakis, Türkiye ve Dünya kamuoyunu kendi çıkarına hizmet edecek şekilde yönlendirmeye çok önem veriyor. Hadi PKK olmadı diyelim, HDP’ye çatışmaları durdurmak için inisiyatif alması çağrısı yapılabilirdi. Nihayetinde bir tercihtir, dolayısıyla bu ikisinin yapılmamasını da anlayabiliriz.

Peki, devletin bölgedeki insanları “ağır silahlarla kasıtlı ve planlı şekilde katlettiği ve sürgün ettiği” gibi tamamen hayali ve olgulardan kopuk bir senaryo üzerine “devlete dur çağrısı” yapmak neyin nesi?

Bu yüzden, bildirideki en temel ahlâkî problem gerçeği ideolojik bağnazlık ve siyasî nefrete kurban etmiş olmasıdır.

Yeni Yüzyıl, 22.01.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/ahmet-inselin-muhatabi-1025

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et