AB Dış Politikası ve Türkiye

Dünyanın ‘çok kutuplu’ hâle geldiği kaçınılmaz bir gerçek artık. Batının uluslararası düzene tahakkümü sona erdi. Doğu ve güneye olan güç kayması devam ediyor.

AB, Komşuluk Siyasetinin artık işe yaramadığını anlamış durumda. Kendi sınırındaki komşularının iyi yönetilmesinin Avrupa’nın çıkarına olacağından yola çıkarak bu siyaseti üretmiş olsa da günün sonunda, dünyanın bir başka köşesinde yaşanan bir gelişmenin gelip kıtaya dokunduğunu gördü. Tüm odağı komşular üzerine kurmanın iyi bir sebebi kalmadığını ve esas sorun ve fırsatların Asya’da yaşanmaya başladığının farkına vardı.

Bundan önce birçok önemli hata yaptı. Örneğin Arap Baharına yön verebilecekken seyirci kalmayı tercih etti. Suriye’deki krizi neredeyse hiç umursamamış olması başına oldukça dert açtı. Buradan çıkan mülteci krizinde ciddi derecede çuvalladı. Komşusu olduğu halde Rusya’yla stratejik ortaklık bile kuramadı. Ukrayna krizinde etkili hiçbir adım atamadı. Çin’in yükselen gücünün ABD ve Avrupa ile direkt rekabetten kaynaklandığını göremeyerek, değerleri kendisinden oldukça farklı olan bir ekonominin geliştikçe kendisine benzeyeceğini sandı ve bu süper gücün etkisini küçümsedi.

AB, ABD’nin ilgisinin Pasifik’e kaydığını, transatlantik ilişkilerin yeniden düzenlenmesi üzerine odaklandığını ve dolayısıyla Avrupa’ya olan sorumluluğunu azaltarak, özellikle güvenlik konusunda daha fazla sorumluluk alma yönünde bir değişikliğe gittiğini geç kavradı.

Bütün bunlara karşılık, Birlik henüz bütüncül ve etkili olabilecek bir dış politika geliştirebilmiş değil. Bunu yapmak için gerekli siyasî liderlikten de yoksun. Ayrıca, dış politika meselesi yalnızca birlik dışında kalan ülkeler açısından değil, birlik içindeki ülkeler açısından da sorunlu. Birlik üyesi ülkelerin birbirleri ve ayrı ayrı diğer ülkelerle olan ilişkileri dış politikanın şekilsiz kalmaya devam etmesine etki ediyor. AB’nin bu bağlamdaki çekimser ve hatta isteksiz tavrı, dünya değişirken bir dış politika aktörüne dönüşmeye niyetinin olmadığını gösteriyor. Ne var ki bu durum, kendi güvenliğini önemli ölçüde tehlikeye atıyor.

Birçok AB ülkesinin genel tavrı halen güvenlik sorunlarını kaynağında değerlendirmekten yana değil. Bugün AB açısından büyük bir güvenlik sorununun var olduğu çok açık. Buna rağmen, AB ülkeleri özellikle terörizme karşı ortak ve etkili bir politika belirleyemiyor. Bu konuda Türkiye’nin sonu gelmez çağrı ve çabalarına karşı ise oldukça duyarsızlar. Bugün, Avrupa güvenliğine en yakın tehdidin Orta Doğu’dan geldiği ve sanılanın aksine Orta Doğu’nun Avrupa’ya çok da uzak olmadığı kabul edilmesi gereken bir gerçek. Orta Doğu’daki mevcut aşırılığın ve terörizmin Türkiye gibi bölgesel güçlerin yardımı olmadan aşılması ise neredeyse imkânsız. AB, NATO üyesi olan Türkiye’nin DAEŞ’e karşı mücadelesinde bırakın askerî ya da maddi diğer katkıları, manevi destekten dahi yoksun. Türkiye’nin bölgedeki rolünü anlayamayacak kadar stratejik düşünmekten uzak.

Bugün Türkiye, Orta Doğu’daki pozisyona öncelikle ABD politikalarının zorlamasıyla gelmiş olsa da AB dış politikasının belirsiz, tavırsız ve kararsız durumu da bu pozisyonu etkiliyor. Türkiye’nin sahada yalnız kalması ABD’nin kasıtlı tercihi gibi görünüyor; ancak AB’nin kendi güvenliği açısından Türkiye’nin stratejik ortaklığının önemini görememesi ya da bunu umursamaması çok akıllıca görünmüyor. AB, Türkiye’yi partner ya da üye ülke olarak görmek konusundaki olumsuz tavrının dış politika aklının önüne geçmesine izin veriyor. Dolayısıyla kendi güvenliğini riske ederken Türkiye’yi temel politikalarda karşıt olduğu Rusya’yla stratejik ilişkiler kurmaya itekliyor.

Türkiye, kendisine yönelen terörizmin boyutlarını görmüş durumda ve buna karşı haklı bir mücadele veriyor. Suriye krizinin çözülmesi bu bakımdan hayatî bir öneme sahip. Suriye’deki istikrarsızlık devam ettikçe DAEŞ ve PYD-YPG-PKK terörünün kaynaklandığı amacın ortadan kaldırılamayacağını biliyor. Verdiği uğraşla, bir bakıma ateşin Avrupa’ya sıçramasını engelliyor. Ne var ki askerî destek bir yana AB’den hiç değilse terör konusunda işbirliği bekliyor. Terörün, etkili mücadele edilmediği takdirde yalnızca Türkiye’yi değil, önünde sonunda Avrupa’yı da yakacağını anlatmaya çalışıyor.

Yakın zamanda AB’den bütüncül bir tavır ve hareket beklemek yanıltıcı olacaktır. AB’nin bütüncül bir askerî-güvenlik ve dış politikasının olmayacağı, olamayacağı görülüyor. AB’nin tavrı ne olursa olsun, Türkiye’nin akılcı ve stratejik davranmaya devam etmesi önemli. Bu aşamada belki de yapılması gereken tek tek AB üyesi ülkelerle, ikili ilişkileri çerçevesinde meselenin boyutlarını ve ciddiyetini konuşmak, onların güvenlik meselesinde daha fazla sorumluluk almalarını istemek ve stratejik işbirlikleri kurmaya çalışmaktır. Mevcut durumda bu yöntemin denenmesi kısmî de olsa olumlu bir etki yaratabilir.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et